Öyle zaman olur ki bir yazma isteği gelir kurulur zihninin baş köşesine… kelimeler uçuşur kafanda, birini tutsan diğeri kaçar… tam başka birini yakaladım derken alakasız bir yerden diğeri çekiştirir eteklerinden. Bir an bakmışsın ki kalem senin avuçlarının arasında değil de sen onun esaretindesin. Olanca süratiyle yetişmeye çalışırsın zihninde uçuşanlara. Çocukluğun der; tut elimden, gökyüzü ağlar hadi benden bahset diye, sevdalık çöreklenir yüreğine, tutayım ucundan derken… bir sokak çocuğu yapışır yakana iki kelam da benim için karala diye. Derleyip toparlayıp hayata yedirmeye çalışırsın. Olmadı genel bir konu olsun, hayat olsun anlatacağım dersin ve bir bakarsın ki seçtiğin konu öyle uçsuz bucaksız, öyle derin ki daldıkça çıkamıyor, yazdıkça çoğalıyorsun.
Çocukluğum göz kırpıyor… yapma, beni utandıran şeyler
söyleme diye. Yağmur masum, toprak masum, gökyüzü sonsuz ve alabildiğine mavi o
yaşlarda. Toprak yağmurla bu denli şehvetli sarılmamış ben günahla henüz
tanışmamışken. Çıksam, iliklerime kadar çeksem bu kavuşmanın kokusunu,
sırılsıklam olsam, düşsem çamura, yine kalksam, temizler mi yağmur beni. Alır mıyım
masumiyetimi hoyrat hayatın elinden? Sıfırlar mı doğa hatalarımı? Yoksa çamur
daha da mı içine çeker. Kurar mıyım çocuk düşlerimi, gider miyim bir şekerin
peşinden? Kafamı uzatsam camdan, fısıldar mı yağmur bana çocukluğumun
şarkılarını? Toprak tutup kaldırır mı elimden? Teslim eder mi beni yağmura? Arınır
mıyım yağmurla?
Ey hayat peki sen unutabilir misin bunca pisliği, kiri? Açar
mısın yağmur sonrası güneşini? Ya umut… sen tutar mısın elimden?

düşüncelerime tercüman olan bir yazı. paylaşım için tesekürler
YanıtlaSil