Bir
garip “Ordinaryus”
LEFTER
“Tribünler
bağırdı binlerce kere
Ver
Lefter’e yaz deftere
Bitti
kalem doldu defter
Efsaneler
ölmez Lefter”
Dünyanın
merkezinde, Büyükada’da yoksullukla başlayan bir hikayenin baş
kaharamanı Lefter Küçükandonyadis. Gazete kağıtlarından
yaptığı futbol topunun peşinde başlayıp, Fenerbahçe ve dünya
takımlarında devam eden ve tekrar gönül verdiği Fenerbahçe’de
noktalanan muhteşem bir başarı öyküsü. 7 yaşında düştüğü
meşin yuvarlağın peşinde geçirdiği 87 yıllık koca bir ömür.
Acılara rağmen gururla taşıdığı Türk Milli formasının
“Ordinaryus”u, dünyanın “Turko”su. Çubuklu formanın en
efsane ismi Lefter’in dünyanın merkezinde başlayıp, yine
dünyanın merkezinde, Büyükada’da son bulan hikayesinden en
özel, en acı, en mutlu, en unutulmaz anları sizler için derledik.
Yokluk
içinde bir “Varlık”
11
Ekim 1942’de Türkiye’de yaşayan azınlıklar için Varlık
vergisi çıkarıldığında Lefter 17 yaşındadır. Adada yaşayan
tüm Gayrimüslim halk bu vergiden etkilenecek varlıklı aileler,
ellerinde ne var ne yok satıp adayı terk etmek zorunda kalacaktır.
Yoksulluğu ilk defa işe yarayacaktır Küçükandonyadis ailesinin
ve Varlık vergisini ödeyemeyecek durumda oldukları için vergiden
muaf tutulacklardır. Lefter’i bir yandan vatanında kalmanın
mutluluğu saracak fakat giden arkadaşlarıyla adeta bir yanı da
kopup gidecektir. Özgürlüktür isminin anlamı ama belkide ilk kez
kendini biçare hissedecektir.
Asker
ocağından, Fenarbahçe sahasına
O
yıllarda çıkan zorunlu askelikle Lefter de kendini bir anda
Diyarbakır’da asker ocağında bulur. 4 yıl süren vatani görevi
boyunca Diyarbakır halkının da gönlünü kazanır bu genç adam.
Her gün kıtadan kaçıp Diyarbakırlı sivil halkla yaptığı saha
maçları yıllar geçse de hiç aklından çıkmaz Lefter’in.
Askerliğinin son günlerinde Fenerbahçeli futbolcu Necip Tekcen’in
aracılığıyla deneme maçına çıkar. Ve o gün attığı 3 gol
hayatının da dönüm noktası olur. Artık askeri üniformayı
çıkarıp uzun yıllar taşıyacağı çubuklu formayı geçirmiştir
sırtına. Ve sene 1942’dir. Lefter kaderine çalım atarken, yeşil
sahalar da futbolun “Ordinaryus”u ile tanışmaya hazırlanır.
Zamanında
babasının ilaç parasını kendisine taktim eden Fenerbahçe
yöneticilerine bu parayı misliyle geri kazandıracağına namusu ve
şerefi üzerine söz veren Lefter, sözünü tutacak ve
Fenerbahçe’ye aldığı borç paranın yüzlerce katını
kazandırırken kendisi de gönlünü kaptıracaktır bir ömür
tutkun olduğu sarı ile laciye…
Adnan
Menderes’in isteği
Adnan
Menderes Mısır’la Türkiye ilişkilerinin gergin olduğu dönemde
Mısır’da oynanacak milli maç için takımı uğurlarken,
Lefter’e; “Bütün takıma güveniyorum ama sana daha çok
güveniyorum, sakın bizi mağlup etmeyin.” der. Lefter oynanan
maçta kayda geçen dört golden üçünü atarak Menderes’e
verdiği sözü yerine getirir ve görevini başarıyla tamamlamanın
gururuyla döner yurduna. Adnan Menderes ise bu galibiyetin
mutluluğuyla altın bir kol saati hediye eder efsane futbolcuya.
Dünya
liginin efsane “Turko”su…
1951-53
yılları arasında italya’nın ACF Fiorentina ve Fransa’nın
OGC Nice takımlarına transfer olur Lefter. Bir İtalyan takımında
oynayan ilk Türk futbolcu olarak yazılır ismi futbol tarihine.
Fiorentina’da dünyanın en pahalı futbolcularıyla top koşturan
Lefter bu transferlerden iki buçuk milyon dolar alır. Ama onu
aldığı para değil attığı gollerden sonra tibünlerde hep bir
ağızdan atılan “Turko, Turko” nidaları daha çok mutlu eder.
İtalya’yı
o dönem iki defa dünya şampiyonu yapan ünlü teknik direktör
Vittorio Pozzo, Lefter’in futbol dehasını şu sözlerle anlatır
kendisiyle röportaj yapan Halit Kıvanç’a; “Eğer benim avucuma
topu sığdırmak mümkün olsaydı , inanıyorum ki Lefter benim
avucumdaki o topla bile çalım atardı.”
Kadınların
gözdesi Lefter
Yeşil
sahaları inleten, fileleri titreten Lefter’in özellikle Rum
kadınlar arasındaki cazibesi de günden güne artmaktadır. Çapkın
değildir ama önüne gelen fırsatları da kimi zaman kaçırmak
istemez yıldız oyuncu. Fakat söz konusu bir futbol karşılaşması
ise kendisini iki gün önceden adada inzivaya çeker ve gözü 65
yıl aynı yastığa baş koyacağı İstavrini’den
başkasını görmez.
Yunanların
kabusu “Türk Tohumu”
23
nisan 1948’de Atina’da Yunanistan’la yapılan milli maçın
kadrosunda Lefter de vardır. Türk milli takımı o gün Yunanitan’ı
3-1 yenerken, 2. golü Lefter atacak ve Şükrü Gülesin’in
atacağı 3. golün de hazırlayıcısı olacaktır. 3-1’lik skorla
Yunanistan’ın hezimete uğradığı maç sonrası tribünlerdeki
sessizliği Yunanistan milli takımının sol beki Muratis’in “Türk
tohumu” naralarıyla Lefter’i santraya kadar kovalaması böler.
Lefter’in
en acı günü
5-7
eylül 1955’teki olaylar Büyükada'ya da sıçradığında Lefter
hayatının en acı günlerinden birini yaşar. Bir grup çapulcu
evini basıp çocuklarının yattığı oda başta olmak üzere evini
taş yağmuruna tutar. “Vurun şu gavura” diye bağıran
kalabalığın karşısında Lefter sabaha kadar elinde silahıyla
bekler. Belki de kendini en güçsüz en savunmasız hissettiği
günün sabahına haberi alan Fenerbahçe taraftarlarının
vapurlarla adaya gelmesiyle içindeki hüzün, yerini umuda bırakır.
“Emret Lefter abi, kim yaptıysa haddini bildirelim.” diyen
taraftara yapanları tanımasına rağmen yine de hiçbir isim
vermez. Yıllar sonra o günleri “Bir, iki kişinin yaptıkları
bir millete maledilemez.” diye anlatır.
En
büyük korkusu;
Dünyaya
çalım atan koskoca yüreğin korkuları da vardı elbette…
ömrünün sonuna kadar baş edemediği ama birlikte yaşayacağı
uçak fobisi Paris’te oynanan bir maç sonrası Frankfurt’tan
bindiği uçağın havada fırtınaya yakalanması sonrasında
sirayet etmişti. Ama ne garip ki ömrünün son günlerinde
Atina’daki akraba ziyareti esnasında rahatsızlanan Lefter’in
imdadına ömrünce hiç barışamadığı uçak yetişecek ve Lefter
bilinci kapalı bir vaziyette Fenerbahçesi'nin kendisine tahsis
ettiği özel ambulans uçakla memleketine, Türkiye’ye
getirilecektir.
Ordinaryus’un
geç gelen ilkokul diploması
Futbolun
Ordinaryus’u olmuştur ama daha bırakın lise diplomasını
ilkokul diploması bile yoktur. Belki yoksulluk, belki çocuk yaşta
gönül verdiği futbol erteler eğitim hayatını ama o asla
vazgeçmez ve Bolu’da antrenörlük yaptığı 1967
yılında Bolu Cumhuriyet ilkokulundan
alır ilkokul diplomasını.
Ayağındaki
çıbanla bitmeyen 90 dakika
Hollanda’nın
Belçikay’ı 7-0 yendiği maçın bir hafta sonrasında bu sefer
eşleştiği takım Türkiye olacaktı. Büyük iddialarla sahaya
çıkan Hollanda karşısında, penaltıdan yenen bir golün ardından
Türkiye maçı 2- 1 aldığında bu skor herkes için bir sürpriz
olarak karşılanacak ve bu maçta Lefter bir gece önce ayağında
çıkan çıbana rağmen maçın sonuna kadar sahada kalacaktır.
Çıbanlı ayağının acısını aldıkları galibiyetle bir nebze
olsun unutacaktır Lefter.
Şairlerin
gözünden Lefter
Türk
Şiirinin usta kalemi Cemal Süreya, Lefter için şu satırları
alır kaleme; “Lefter yalnızlığın büyük serüveninden dönen
Ulysseus. Attığı golleri bir de İstanbul surlarının burçları
arasından geçirirdi. Metin Oktay jimnastikçi, Lefter sanatçı.
Metin’den destan, Lefter’den roman.”
Bir
başka usta Bedri Rahmi Eyüboğlu ise şu dizelerle anlatır
futbolun efsanesini;
“İstanbul
deyince aklıma
Stadyum
gelir
Kanımın
karıştığını duyarım ılık ılık
Memleketimin
insanlarına
Daha
fazla sokulmak isterim yanlarına
Ben
de bağırırım birlikte
Avazım
çıktığı kadar
Göğsümü
gere gere
Ver
Lefter’e
Yaz
deftere!”...
Son
söz;
13
ocak 2012’de cennete aldığı tek yön biletle son transfer
sözleşmesini imzalar Türk futbolunun “Ordinaryus”u… ve
geride yetişen yeni futbolculara “Olacaksan Lefter gibi ol”sözünün
yükünü bırakarak.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder