17 Ağustos 2016 Çarşamba




Kendime İtiraf...

Yazmak, ciğerlerini akıtmaktır. Bugüne kadar diyemediklerimi, gururumdan dibe çöken tortularımı yazdım ilk defa. 'Yık' dedim duvarları, çalkala içini, yaz bir kere... haykır olanca gür sesinle...
Yazdım. Yanıldım.
Meğer ayrı yolun yolcusuymuşuz. Meğer onun gönlüne giden otobüs benim durağıma uğramıyormuş. Meğer ben yanlış otobüsle, bilinmezlere yol almışım.
Varsın olsun... ben akıttım ya ciğerimin tortusunu bundan gayrısını o düşünsün. Bir kez ve ilk kez ben oldum. Kadın oldum. İçime konuşlanan erkeğin sesine sus deyip, kendi sesimle haykırdım. Kalbim tekrar attıysa, demek ki hala bende umut var.

Güzel atlar, kadim topraklar


KAPADOKYA

Özgür ve kuralsız… belki de Kapadokya’yı anlatan en doğru iki kelime. Bulutlar, elinizi uzatsanız dokunacağınız kadar yakın, Peribacaları başına buyruk. Sanki o dağınıklık içinde kendi ahengini yaratmış. İnsanda dokunma, keşfetme arzusu yaratıyor. Yer altı şehirleri bilinmeyen dünyalarını sizlere aralamak için sabırsızlıkla bekliyor milyonlarca senedir. Girdiğiniz her kapı başka başka dünyalara açılıyor. İçi alev alev, davetkar bir ülke Kapadokya Özgür atların, kadim dostların ülkesi.  Toprak doğurur Kapadokya’da. Her gidişinizde daha da çoğalmış bulursunuz sanki.  Gelin gibidir Kapadokya, duvağında asılı duran balonlar gelin teli misali dökülür zülüflerine.


Erciyes’in, Hasandağ’ın, Güllüdağ’ın tutuştuğu bir kavgadan sonra hiddetini savurduğu büyülü topraklardır. Kavganın şiddeti volkan olur taşar vadiye ve güzel atların ülkesi Kapadokya yükselir Anadolu’nun bağrında.

İlk yaşam kalıntılarının paleolitik döneme denk geldiği Kapadokya kimlere ev sahipliği yapmamıştır ki… Hititlilere, perslere, Romalılara, Bizanslılara, Selçuklulara ve nihayet Osmanlı'ya. Hristiyanlığın yayıldığı bölge olarak da bilinen Kapadokya Hristiyan dünyası tarafından da önemli görülen noktalardan bir tanesidir. ayrıca Kapadokya  1985 yılımda UNESCO Dünya Miras Listesine, doğal ve kültürel varlık olarak dahil olur.

Görülecek yerler

Fırsatını bulup da Kapadokya turuna çıkmaya karar verdiyseniz size tavsiyemiz bu seyahati bir iki güne sığdırmamanız. Zira Kapadokya her metre karesiyle keşfedilmeyi bekleyen ve gördüğünüz an büyüsüne kapılıp kopamayacağınız kadar muhteşem bir bölge. Siz siz olun Kapadokya’yı yavaş yavaş, sindire sindire ve birkaç seferde ziyaret edin. Dedik ya Kapadokya’nın toprağı doğuruyor diye kaldığınız tek odalı bir ev bir sonraki gidişinizde başka odalar doğurmuşsa sakın şaşırmayın.

Özkonak yer altı şehri, Zelve ören yeri, Derinkuyu yer altı şehri, Uçhisar Kalesi, Pembe Vadi, Aşk Vadisi, Güvercinlik Vadisi, Göreme Vadisi, Ihlara Vadisi, Çavuşin Kilisesi, Göreme açık hava müzesi, Ortahisar Kalesi, Dervent Hayal Vadisi… ve daha bir çok  kiliseler, manastırlar, yer altı şehirleri, ören yerleri, Osmanlı ve Selçuklu mimarisinin eşsiz eserleri ziyaretçilere masalsı anlar yaşatmak için adeta özenle bir araya getirilmiş. Son bir tavsiye; eğer Kapadokya’da gün batımı en iyi nerde izlenir diye merak ediyorsanız Ürgüp sınırları içinde bulunan Kızılçukur'da güneşi batırmadan dönmeyin.

Yapmadan dönme

Kapadokya’nın bağlarında yetişen üzümlerinden yapılan muhteşem şaraplarından içmeden ve dönüşte yanınıza birkaç şişe almadan,

Eğer hava soğuksa, sıcak şarabın tadına bakmadan,

Bölgenin vazgeçilmezi, çömlek atölyelerinde çömlek yapımını denemeden,

Kızılçukur’da gün batımını izlemeden,

Balon turuyla Peribacalarının arasından süzülmeden,

Avanos’ta bulunan çömlekçi Galip ustanın Saç Müzesini ziyaret etmeden,

Yer altı şehirlerini görmeden,

Sevdiklerinize Soğanlı Bez Bebeklerinden almadan,

Vaktiniz varsa köyleri ziyaret edip köy kahvesinde sıcacık bir sohbet eşliğinde bir bardak çay içmeden,

DÖNMEYİN.

Yeme- İçme

Zengin orta Anadolu mutfağının birbirinden lezzetli tatlarını bulabilirsiniz Kapadokya’da. Eğer ki Kapadokya’nın yöresel lezzetlerini denemek istiyorsanız size tavsiyemiz, gendime, dıvıl, düğün çorbası, sütlü çorba, ağpakla, nohutlu yahni ve ayva dolmasının tadına mutlaka bakın.

Nerede kalınır?

Türkiye’de yerli ve yabancı turizm potansiyelinin en yüksek olduğu Kapadokya’da her bütçeye uygun otel ve pansiyon bulabilirsiniz. Dilerseniz eski taş evlerde, dilerseniz yeni yapılan otellerde kalabilirsiniz.

Denize aşık gam kuşu

BUTİMAR

Orta Asya, Mezopotamya, Kafkaslar, Anadolu… ölümsüz efsanelerin kutsal toprakları. Bazen bir kuşun kanadında, kimi zaman çok başlı yılanın çıngırağında, şahlanan atın yelesinde, taşın kovuğunda, rüzgarın serininde,  çoğu zaman dağın yücesinde… efsaneler.

“Işık doğudan yükselir” misali efsaneler. Yüzlerce yıl öncesini bugüne belki de bugünü yüzyıl sonraya taşıyacak efsaneler. Geçmişle kurduğumuz en mistik en masalsı bağımız. Bu sayımızda sizlere İran Mitolojisinde yer alan, bizde de filmlere, şiirlere konu olmuş denize meftun Butimar Kuşu’nun efsanesini derledik.


Pers mitolojisinde adı geçen Butimar kuşu, denize aşık bir su kuşudur. Her gün yakamozlarını dahi seyreylediği denizin adeta bekçiliğini yapar. Ve her daim dertlidir. "ya biterse, ya kurursa" diye diye kendini yer bitirir. Öyle ki bu halinden dolayı “Gam Kuşu” olarak bilinir halk arasında.

"Her gün gördüğüm bu uçsuz bucaksız deniz, bir gün kurursa, ben ne içerim?" diye düşünüp kenarından ayrılmadığı denizin tek damlasını dahi içmez; ta ki susuzluktan ölene dek. Susuzluktan kurumaya yüz tuttuğu anda bile, ihtiyacı olanın çok çok azını içip aza kanaat getirir. Böylelikle çok olana da erişeceğini düşünür.

Meftunu olduğu denizi görüp sürekli dertlenen ve derdine çare bulamayan Butimar, divan edebiyatında aşık- sevgili ikilisini betimlemede kulanılan önemli öğelerden biri oluverir. Aşığına yüz verip vermeme arasında gidip gelen bir sevgili ve sevgisine istediği karşılığı bulamayan, her daim dertli olan ve bundan pek de şikayetçi görünmeyen bir âşık; Butimar.

Tutkunun, kanaatin ve düşkünlüğün simgesi Butimar.




24 Nisan 2016 Pazar

Aşk'a sitem... 

Uğruna yalanın düzenin bin para olduğu.
Bir günlük mutluluk için ömür tüketen, dağları deldirip, imkansızı var eden, peşine düşüp virane olduğum.


Koşup koşup yerinde saydığım. Uğruna yanlışa daldığım. Burnumu boktan çıkaramadığım.
Yerin yurdun neresi?
Deyiver artık...

Peşinde daha kaç ömür tüketmem lazım?

Gerçek misin yoksa masalların, filmlerin kandırmacası mı tüm bildiğim?

Nedir benimle derdin? Göstersen yüzünü, açsam duvağını, taksam yüzgörümlüğünü.
Zor mu seninle zifaf bu kadar?

Haydi itiraf et yalan mısın yoksa rüya mı?
Madem öyle niye yoksun fakir rüyalarımda?

Yoksa ben mi koştum bilinmezin peşinden?
Yedi bilinmeyenli denklem misin? Zira onu da çözdüler.
Başladığı yere dönen paradoks musun? Onu da çözerler...
İnce hastalığın şifası mısın? İliklerime işledin.

Gözün kör mü, görüp geçersin.
Adres bilmez misin? Nedendir iki yan kapımı çalıp beni görmezden gelişin?


Yaraştırmaz mısın kendine beni, niye ki bu hor görüşün?
Tövbemi bozdurma benim, hangi delikteysen göster kendini.
Çıkarma beni dinden imandan,  secdem sana dönmüşken.

Öyle bir gel ki beklediğime değsin heybetin.

23 Nisan 2016 Cumartesi

Nisanda gel kızım...

Nisanda gel kızım. Yağmurla karşılamalıyım seni. Toprak uyanmalı gelişinle, ağaçları çiçek basmalı, dereler coşmalı, zirvedeki kar heybetini korumalı ama etekleri akarsulara karışmalı. Tüm cemrelerin ardından tam da umudu yitirmişken gir dünyama.

Tıpkı bahar gibi erit gönlümün buzunu.

Geç olacak gelişin ama yüreğimin nehirlerini taşırırcasına, eteğindeki bahar çiçeklerini savururcasına, yağmurun ardından güneşi doğururcasına ansızın ve tüm cesaretinle gir hayatıma.

Geldiğin gibi Nisan olsun adın... coşkun, bahar tazesi, toprak kokusu, yazın habercisi, umudun muştusu.

Bir de tam şafakta gel kızım...
Günün en karasında gündüzün en aydınlığa bir adımında.

Nasıl gelirsen gel ama geldiğinde hep mutlu ol kızım.

Sadece güldüğünde yaşarsın gözlerin. Sadece rüzgar okşasın benden gayrı saçlarını. Bir tek güneş kamaştırsın gözünü. Sadece kutup yıldızını takip et. Ve yalnızca ebemkuşağının renklerine sığın.

Önün de sonun da hep aydınlık olsun.