Yaşamak direnmektir...
Her gün tekrar tekrar hatırlatır hayat "direnmek" gerektiğini. Zorluklara, haksızlıklara, sığlıklara, duygu istismarcılarına, ruh tecavüzcülerine ve daha milyonlarca şeye direnmek.
Gücümüzün tükendiği noktada, içimize yönelip o küçücük çocuğun saflığına, hesapsızlığına sığınıp yeniden toparlarız gücümüzü.
Bazen bir şarkı, bazen bir koku, bazen yumuşacık bir ses, bazen dost bir dokunuş, bazen bir çocuğun gözündeki ışık kuvvetlendirir direncimizi.
Düşman, her an kolgezer etrafımızda, en zayıf noktamızdan vurup kırmak için direncimizi.
Ama aldığımız her solukta düşüp yeni baştan başlarız.
Insan olmak sanatı böyle bir şey.
Mutluluğu kucakladığımız gibi sıkıntıları da ne yapar eder sırtlarız ve en uygun durakta, şartları oluşturup bırakırız sırtımızdaki dert yüklü çuvalı.
Böyle böyle büyürüz, böyle böyle kabuğumuz kalınlaşır, yüklerden arındıkça sarılırız içimizdeki çocuğa.
Elbette sarsılırız. Ama her sarsıntı taşları daha da yerli yerine oturtur. Düzlüğe çevirir hayatımızı.
İşte bu yüzden "umut" var hayatta.
Umudun tükendiği noktada artık yasayan bir ölüdür insanoğlu.
Yaşamak direnmektir gücümüzün en azami sınırına kadar.
Direnelim ki bize bahşedilen eşsiz hediyenin tadını her gün daha bir şevkle yasayalım.
"Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat sunulmuş bir armağandır insana"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder